Arama
En son konular
En iyi yollayıcılar
kızıldeli | ||||
sonyilmaz | ||||
FATOŞ | ||||
tokatlı önder | ||||
barkeles | ||||
bilgen_yilmaz | ||||
Admin | ||||
huseyinkeles | ||||
banukeles |
Istatistikler
Toplam 42 kayıtlı kullanıcımız varSon kaydolan kullanıcımız: şanssız
Kullanıcılarımız toplam 283 mesaj attılar bunda 213 konu
Seyit Nesimi
1 sayfadaki 1 sayfası
Seyit Nesimi
Seyid Nesimi’nin doğumu ve şahadeti hakkında kesin bilgiler yoktur. Tahmini bilgilere göre Nesimi 1339-1344 yılları arasında doğmuştur. 1417 veya 1418 yılında derisi yüzülmek suretiyle şahadete ulaşmıştır. Nesimi köken olarak Alevi değildir. Sonraları Aleviliği benimsemiş ve şahadetinden sonra da ona en büyük sahiplenmeyi Aleviler yapmıştır. Nesimi’nin işkence görmesine ve derisinin yüzülmesine sebep olan "Enel Hak" düşüncesiydi. Bu düşüncenin ilk temsilcisi Hallac-ı Mansur’dur. Enel Hak Arapça bir kelimedir ve anlamı "Ben Tanrıyım", "Ben Hakikatim" dir. Şüphesiz Nesimi bu düşüncenin hayatına mal olacağını bile bile dile getiriyor, yayıyordu. Nesimi, düşüncesinin ve inancının bedelini ödemeye hazırdı.Egemenler Nesimi’nin dinden çıkmış biri olduğuna karar vererek onu idama mahkûm ettiler. İdama mahkûm edilen Nesimi değil, Nesimi’nin şahsında Enel Hak düşüncesi/inancıydı.Nesimi’ye idam fermanı hazırlayan kadı şöyle yazıyordu fermanında: "Bu öyle bir mundardır ki, kanının değdiği yeri yıkamakla temizlenmez. Orayı yakmak, koparmak gerekir".Ama yaşam öyle "tesadüflerle" dolu ki anlatılmaz. Bu tesadüflerden biri de Nesimi’nin infazı sırasında gerçekleşti. Kadının fermanı yüksek sesle topluma okunduktan sonra infaza geçildi. Celladın bıçak darbesi sonucu Nesimi’den fışkıran kandan bir kaç damla idam fermanını yazan kadının parmağına değdi. Tabii ki kadı parmağını kesmez. Ve Nesimi tarihe geçen şu sözleri söyler: "Sen şeriat uğruna bir parmağını bile kesmezsin. Hâlbuki görüyorsun ki, biz inancımız yolunda kendi kanımızla yıkanıyoruz".Nesimi günümüzde de Aleviler tarafından önder bir şahsiyet olarak kabul görmektedir.Türk Alevi-Bektaşi nefeslerinde iki ad her zaman birlikte anılır. Ozanlar, araştırmacılar o iki kişiyi birlikte anmadan yapamazlar. Bcktaşi tekkelerinde yine bunlarla ilgili anılar anlatılmadan, örnekleme yapmadan ne cem sürdürulür, ne de toplumsal bir olay öne çıkartılır. “Mansur gibi asılmak, Nesimi gibi derisi yüzü1mek.” Tarih böylesine olaylara alışıktır. Bütün ozanlar şiirlerinde böyle büyük bir özveriden kaçacak kadar “Dar” kaçkını olamamışlardır. İşte Anadolu Alevi-Bektaşi felsefesinin oluşumu böyle başlamıştır. Direnci bu ilkedir. Dokuz yüzlü yıllarda Bağdat-Horasan cephesinde oluşan tasavvuf okullarında aydın din adamı, reformist felsefeciler, tasavvufçular ortaya çıkınca, bunlar yaşamlarını her koşul altında koltuklarının altına alarak gezdiklerinin bilincinde ve direncinde yaşadılar. Gerçeği daha çok yüksek sesle haykıran Hallacı Mansur diğerlerinden daha cesur davranarak kellesini verdi. Onun fikirlerine katılan arkadaşlarının birçoğu hocaları, öğrenciler bu özveriden kaçındılar. Her ne kadar fikirlerine katılmış olsalar bile bunu açıktan savunamadılar. Eğer Hallacı’nın fikirleri savunucular tarafından destek görmüş olsaydı, aydın insan felsefesinin gelişimi, yayılımı, insanlığa getireceği faydalar hiçbir değerle ölçülemezdi. Bir daha Seyyit Nesimiler’in derisi yüzülemez, Pir Sultanlar darağacında sallandırılamazdı. İşte tarihin “Tekerrüründe” dirençsizliğin, ikiyüzlülüğün ve dönekliğin acıları böylesine çektirilmiştir. Kimdir Seyyit Nesimi? Öncelikle AIevi-Bektaşi kültürünün yedi ulu ozanından birisi olarak bilinir. XIV. yüzyılın sonlan ile XV. yüzyılın başlarında yaşamış bir Anadolu Türk ozanıdır. Seyyit Nesimi’nin yaşamıyla ilgili birçok kaynak vardır. Bu kaynaklar Nesimi’yi çeşitli yerlerde göstermektedirler. Latifi Tezkiresi onu “Bağdat’ta Nesim nahivesi’nde tevellüd etmiştir.”1 diye vermektedir. Yine bir başka kaynak ise ‘Irak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir, Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle Nesimi’nin neredc doğduğu kesin olmadığı gibi, doğum tarihi konusunda da bir kayıt yoktur. Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır. Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, ora insanıyla kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir. Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekanda kendisi için bir çok şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte yaşamıştır. Örneğin Hacı Bektaş Velayctnamesi’nde de adından söz edilen Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücattnin tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri verilmektedir. Sultan Şucaeddin Veli Velayetnamesi’nde Seyit Nesimi adı da böylece geçmektedir. Tebrizli, İranlı, Bağdatlı, Azarbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan Hurufilik koluna mensup olduğudur. 0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Eski kaynaklar Nesimi içiıı şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek dereceli Seyyitlerdendir. iyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerinin gizemlerine iyi aşinalzğı vardır.”2 derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip ve acaip bir as, ama, kamil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir diye tanımlamaktadır. Nesimi Fazullah Hurufi’nin halifesi olduktan sonra, onun fikirleri ışığında büyük ve uzun geziler yapmış, Hurufilik düşüncelerini yaymağa çalışmıştır. Hurufılik kural dışı kuran yorumu, şeriat ilkelerine açıkça karşı çıkan, kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir. Yine bir başka kaynak ise ‘İrak halkındandır” demektedir. Tebrizlidir, Diyarbakırlıdır, Nusaybinlidir gibi notlar bulunmaktadır. Bu nedenle Nesimi’nin nerede do~duğtınun kesin olmadığı gibi, doğum tarihi konusunda da bir kayıt yoktuT. Seyyit Nesimi şiirlerini Türkçe ile yazmış, Türkçe konuşmuştur. Bir yerde fazla kalamamış, sürekli dolaşmıştır. Anadolu’da başka yerleri gezerek mensup olduğu tekkenin fikirlerini ve eylemlerini yaymıştır. Gittiği her bölgede kendine özgü şiirlerini söylemiş, ora insanıyla kaynaşmış, onlardan ayrı birisi olmadığını da göstermiştir. Seyyit Nesimi için gittiği her yerde, her mekanda kendisi için bir çok şeyler söylenmiştir ki, sanki Nesimi o dönemde onlarla birlikte yaşamıştır. Orneğin Hacı Bektaş Velayctnamesi’nde de adından söz edilen Seyyit Mahmut Hayrani ile de ilişki kurduğu, ardından Sultan Sücatnın tekkesinde de bulunduğu, onlarla birlikte çeşitli kerametleri verilmektedir. Sultan Şucaeddin Veli Velayetnamesi’nde Seyit Nesimi adı da böylece geçmektedir. Tebrizli, Iranlı, Bağdatlı, Azarbaycanlı gibi yakıştırmalar hep Nesimi’nin gezginciliğinden ileri gelmektedir. Nesimi ile ilgili bilinen en çok bilgi ise onun Aleviliğin bir kolu olan Hurufilik koluna mensup olduğudur. 0 toplumunun hem gözü hem kulağı, sesi olmuştur. Yunus Emre gibi tekkeler arası ilişkileri de yürütmekten gezmekten hoşlanmış, bunu yaşamının bir parçası sayarak içtenlikle yapmıştır. “Etki kaynaklar Nesimi için şunları söylemektedirler: Nesimi nesbi doğru olan yüksek dereceli Seyyitlerdendir. İyi tahsil görmüş ve zamanın medreselerinde okutulan bilimleri öğrenmiştir. Tarikat ve meşayih yani şeyhlerin gizemlerine iyi aşinalığı vardır.”2 derken, Latifi Teskeresi’nde ‘Garip ve acaip bir as, ama, kamil, arif ve nukteden biri, erdemli bir kişidir diye taıumlamaktadır. Nsimi Fazlullah Hurufinin halifesi olduktan sonra,onun fikirleri ışığında büyük ve uzun geziler yapmış,Hurufilik düşüncelerini yaymaya çalışmıştır.Hurufilik kural dışı kuran yorumu,şeriat ilkelerine açıkça karşı çıkan,kelimelere dayanan bir gizemciliği ifade etmektedir. Hurufilik düşüncesinin gelişimine kısaca bir göz atmak, bu düşüncenin Nesimiyi nasıl etkilediğini daha açıkça görmemizi sağlayacaktır. Hurufilik düşüncesi ilk kez Fazlullah Hurufi tarafından ortaya atılmış, teoriyi geliştiren, toplumsallaştıran Fazlullah’ın öğrencileri bu teoriden dolayı hurufilik adını koymuşlardır. Hurufilik konusunda bazı görüşler şöyledir: “Müslümanlığın inanç, ibadet ve melatını tevil ederek ve islami esaslara aykırı olarak kurulmuş uydurma bir din.”3 Türk Ansiklopedisi Hurufiliği bir din olarak kabul etmektedir. Ancak, Hurufiliğin mezhep ve tarikat hiç olamayacağını da üstüne basarak söylemektedir.” Hele mezhep hiç diyemeyiz, çünkü mezhep bir dinin esas inançlarına bağlı kalmak şartıyla.”4 demektir. Yine önemli bir boşluğu doldurmuş olan cumhuriyet döneminde yayımlanmış önemli Ansiklopedilerden birisi olan İslam Ansiklopedisi bu konuda şu bilgileri vermektedir “Hurufilik, ya da H.urufiya, Esterabed’lı Fazl Allah tarafindan 1398 senesinde Horasan’ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattır. Fazl Allah o sene kendisini Allah’ın ve kainatın künh ve haki katı kendi zatında tecelli eden bir peygamber olarak ilan etmiştir. Bu zata göre, islam tasavvufunun umumiyetle belirttiği gibi, Allah’ın asıl mahiyeti bir gizli hazine olup, ilk tezahur ve tecellisi kelam şeklinde görülen ilk illetten ibarettir.”5 Hurufiliğin önemli görüşleri şöyledir: Hurufiler alemin sürekli bir devrine ve olayların bu devir esnasında meydana geldiğine inanırlar. Tanrı bir insanın yüzünde ve o insanı temizleyen güzelleştiren bir kelamdır. Allahın vahiylerini halka iletmekle görevli peygamberler bir öncekinden daha geniş bilgiye sahiptir. Dolayısıyla Fazhıllah da önceki peygamberlere gelen her şeyin anlamını çözecek anahtara sahiptir. Namaz, oruç, zekat, kelimeyi şahadet gibi islamın beş koşulunu 28 ya da 32 ye bağlayarak insana yüklerler. Tasavvuf felsefesinin özünde de bulunan insanın özünün tanrıda olduğu, dolayısıyla insanın da bir tanrı olduğu görüşü Hurufilik kuramı içinde de yüklü şekilde vardır. Nesimi Hurufi düşüncesini üstadının ölümünden sonra geliştirmiş, Anadolu topraklarında yaymıştır. Fazlullah Hurufi’nin yüksek sesle söyleyemediği düşüncelerini Nesimi şairliğinin verdiği gücü de katarak en etkili şekilde dile getirıiıiştir. Kısa sürede Anadolu ve Asya topraklarında Nesimi İsmi yükselmiştir. Hurufihiğin kurucusu Fazlullah Hurufi’nin adı gölgede kalmış, kısa süre içerisinde unutulur olmuştu. Nesimi’nin ünü duygularının etkisi ile kölayca halk tarafından anlaşılır olmuştu. Nesimi büyüleyici etkisiyle herkesi kolayca etkiliyordu. Seyyit Nesimi sıradan bir ozan olmayıp, kendisini yetiştirmiş, hatta kendisinden önce gelen bütün ozan ve bilginleri incelemiştir. Hurufi düşüncesini Alevilik düşüncesiniıı içerisinde eriterek, bu felsefeye çok şeyler kazandırmıştır. Nesimi hem Mevlana’yı, Yunus’u okumuş hem deonların şiirlerinde geçen Hallacı Mansur’a büyük bir hayranlık duymuştur. Hallac gibi “Enel Hak” demekten çekinmemiştir. Yunus ve Mevlana’da varolan bilinci belleğine kazımış, bu fıkirleri şiirlerinin derinliklerinde eritmesini bilmiştir. Dilde Türkçe’yi kullanmış olmasına karşın Fars Edebiyatı tarzını da sürdürmüş, çoğu kez bu edebiyatın etkisinde kalmaktan kendisini kurtaramamıştır. Nesimi tüm edebi yapıtları okuyup inceler, yorumlarken kuranı yorumlayıp, reformist bir görüş ortaya atmıştır. 0 yüzden de kendisini “zındık” ilan etmekten çekinmeyenler onun aleyhinde propagaııdalar yaymış sultana şikayet etmişlerdir. Bu yüzden Nesimi zaman zaman halkın arasında saklanma gereksinimi duymuştur. Nesimi, diğer üstatlar gibi tanrının insanın içinde olduğunu, insanın tanrıyla bütünlük gösterdiğini kuran ayetlerine dayanarak ispatlamıştır. Kuranı körlemesine yorumlamanın, körlemesine okumanın yararı olamayacağını, onun bilinçli ve yorumsal bir tavırla okunması gerektiğini sık sık söylemiştir. Nesimi’nin korkusuzca savunduğu fikirleri yüzünden her yerde aranmış, bulunduğu yerde şeriat hükümleri gereği ortadan kaldırılacağı sıralarda Anadolu topraklarında on yıldan fazla saklanarak fikirlerini ödünsüz biçimde Anadolu insanına, Türklere Türkmenlere ve diğer kavimlere anlatmıştır. Ankara Savaşı öncesi Anadolu Alevi Türkmenleri onu bağrına basmış, kendi görüşlerinden birisi olduğunu, Nesimi’nin de bir Alevi büyüğü ve öncüsü olduğunu çabuk benimsemişlerdir. Bazı kaynaklar Ankara Savaşı öncesinde Hacı Bayram Veli ‘nin kendisi ile görüşmek istemediğini söylcrlerse de bu pek ispatlanmış bir sav değildir. Timur belasının Anadolu toprağı üzerinde yaşayan halkları darmadağın etmesi, bunların ürettiklerine sahip çıkarak gasbetmeleri, Osmanlı Beyliği’nin yeniden Yıldırım Beyazıt oğullarıyla gündeme gelmesi sonucu Anadolu topraklarını terk etmeye mecbur hissetmiştir kendilerini. Timur’un Anadolu topraklarına saldırısı sonucu birçok Hurufi halifesi de bu topraklardan Balkanlar tarafına kaçarken, Nesimi ne yazık ki Halep’e gitmiş, Halep topraklarında ölümün kucağına düşmüştür. Halep’te de düşüncelerinden taviz vermemiştir. Nesimi, hep zındıklıkla, sapkınlıkla suçlanmış, ancak onun görüşlerine kimse yanıt vermemiş, bu bilinçsiz, tavır Halep Müftüsü’nün caniane fetvasıyla derisi yüzülerek, canilerin ödüllendirilmesi yolu seçilmiştir. Halkın gözü önünde derisi yüzülerek ortalığa bırakılan Nesimi yine de düşüncelerinden ödün vermemiş, yüzülen derisini sırtına örtünerek Halep sokaklarında insanların korkunç bakışları arasında yürümeye devam etmiştir. Hatta şöyle bir söylenti kulaktan kulağa yayılarak bugünlere ulaşmıştır. Nesimi yüzülürken hıncını alamayan fetva müftüsü şöyle demiş “Bunun kanı pistir, bir uzva damlasa o uzvun kesilmesi gerekir. Tam bu sırada Nesimi’nin bir parça kanı katil müftünün şahadet parmağının üstüne sıçramış. Meydanda bulunan halk, “Müftü Efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi gerekir.” Bunu duyan Katil Müftü Nesne gerekmez diyerek parmağındaki kanı yıkayarak ortadan kaldırmıştır. Bunun üzerine Nesimi şöyle seslenmiş Zahida bir parmağın kessen dönüp halktan kaçar Gör bu miskin aşığı serpa sayarlar ağlamaz İşte inançları uğruna öldürülen insanların görüşleri, işte inançsızlıkları ve menfaatleri yüzünden yüreklerini başka zalimlere kiralamış insanlar. Bu insan manzaralarını tarih çok yaşadı.Nesimi’nin ölüm tarihi olarak 1404 kayda alınmıştır. Nesimi’ nin ölümü ardından Türkmen Alevileri “mehdi, Gayip Erenleri, tanrıya çekildi, gökyüzüne süzüldü, kendisine geldi, kendisiyle bütünleşti derken Halep’in oniki kapısından onikisinde de aynı anda çıktığını söylemişlerdir. Bu kanlı ölüm onu ölümsüzleştirdi. Tekkesi ve türbesi derisinin yüzüldüğü yerdedir. Ölüm sonrası sevenleri onu öğretileriyle yaşattılar. Tekkesinde binlerce Nesimi yetişti.
sonyilmaz- Mesaj Sayısı : 91
Yaş : 47
Nerden : istanbul
Kayıt tarihi : 08/01/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Perş. 29 Tem. 2010, 12:10 tarafından kızıldeli
» ŞEREFSİZ BİLET ALMIYOR Kİ.......
Perş. 29 Tem. 2010, 12:07 tarafından kızıldeli
» normal bir insan
Perş. 29 Tem. 2010, 12:04 tarafından kızıldeli
» Bagcikli midur?
Perş. 29 Tem. 2010, 12:03 tarafından kızıldeli
» abi hırsızı yakalad
Perş. 29 Tem. 2010, 12:01 tarafından kızıldeli
» Aptallar değil
Perş. 29 Tem. 2010, 12:00 tarafından kızıldeli
» geveze
Perş. 29 Tem. 2010, 11:59 tarafından kızıldeli
» süpriz oynadum olum
Perş. 29 Tem. 2010, 11:58 tarafından kızıldeli
» Eyvah havada kalduk.
Perş. 29 Tem. 2010, 11:57 tarafından kızıldeli